Dönüş Serisi |Dönüş-Eksen-Girdap| – Robert Charles Wilson

İlgili resim

Robert Charles Wilson bence günümüzün en iyi bilimkurgu yazarlarından biri. Bunu söyleyebileceğim çok az yazar var. Günümüz bilimkurgusu Alacakaranlık ve Açlık Oyunları gibi kitapların çer çöpü peşinde sürükleyen rüzgarına kapılmış durumda ne yazık ki. Mesela Goodreads’te “2019’un en iyi bilimkurgu eserleri” gibi listelere bakıyorum, hepsi bildiğimiz, farklı hiçbir şey anlatmayan, birbirinin aynısı eserler. Dune’daki felsefi derinliği, Vakıf’taki tarih ve siyaset alegorisini, Ursula eserlerindeki uyumluluğa ve dinginliğe teşvik eden yapıcı anlatıyı, Kızıl Mars’ta öngörülen gerçekçi teknolojiyi, Bir Uzay Destanı’nda insana aşmayı, yükselmeyi, insandan öte olmayı hayal ettiren eşsiz Arthur C. Clarke üslubunu günümüz bilimkurgu eserlerinde bulamıyorum. Bunları bulmayı bırak, yanlarına bile yaklaşamıyorlar. Robert Charles Wilson okuduğum modern bilimkurgu yazarları arasında farklı, özgün olabilmeyi başarmış nadir yazarlardan biri. Bunu söyledikten sonra kitaba geçebilirim.

Dönüş serisinin ilk kitabını temmuz 2017’de okumuştum. Çok sevmiştim ve son iki kitabı da hemen okumak istemiştim fakat İthaki seri kitapları bir anda basmıyor ya araya aylar hatta seneler giriyor ya da ikinci kitap çıkana kadar ilk kitabın baskısı tükeniyor. Hal böyle olunca ikinci kitap çıktığında gözüme çarpmıyor ve alıp okumayı unutmuş oluyorum. Daha çok göz ardı ediyorum da denilebilir. Her neyse, ilk kitabın üzerinden iki buçuk sene geçmiş olmasına rağmen Görkem’in önerisiyle serinin geri kalanını da okuyup bitirmeye karar verdim. Tabi ilk kitabın çok iyi olması ve yazarın tüm o gizemi nereye vardıracağını görmek için yanıp tutuşmam da etkiliydi fakat daha çok Görkem’le birlikte okuma fikrine tav oldum diyebilirim.

Kitabın konusunu anlatmak istemiyorum, sonuçta burada kitabın reklamını yapıyor değilim, hiçbir zaman kitap incelemesi yazdığımı da iddia etmedim, benim derdim kitabın bana neler düşündürdüğünü, zihnimde hangi ışıkları yaktığını anlatmak. Kitabı, okurken keşfetmeyi seviyorsanız bu yazıyı okumanızı önermem fakat benim keşfettiklerimi merak ediyorsanız okumaya devam edebilirsiniz, sonuçta kurguda ne olacağını bilsek de kitabın bize ne yapacağını hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Her kitap kendi okurunu yaratıyor ve bunu her okurda farklı biçimlerde yapıyor. Neyse, demem o ki spoilers are overrated çok da takmayın, müthiş şeyler keşfettim onları merak etmez miydiniz?

İlk kitabı okuduktan sonra bu serinin Arthur C. Clarke tarzı bir sona ulaşacağını sanıyordum. Yani insan, nihai evrimini tamamlayıp saf enerjiye dönüşecek böylece sınırlılıklarından kurtulup tüm evrende var olabilecekti. Hızlıca böyle bir kanıya varmam ve kitabın tüm sürprizini çözdüğümü zannetmem çok da gülünç olmasa gerek sonuçta kitap Çocukluğun Sonu ile oldukça fazla benzerlik taşıyordu hem Arthur C. Clarke’ın da başka bir yazarın öyküsünde (kimin öyküsüydü şuan hatırlamıyorum) görmüş olduğu insanın potansiyeli fikri çok cazip ve hala yenilikçidir bana kalırsa.

İkinci ve üçüncü kitapla birlikte Robert Charles Wilson her şeyin sadece insanın yükselmesi ve özgür kalması fikrinden ibaret olmadığını, anlatmak istediği, irdelemek istediği çok daha fazla şey olduğunu kanıtlıyor. Sürdürdüğü kurgu da kitabın basit bir uzaylı istilası hakkında olmadığını gösteriyor.

Öncelikle eleştirmek istediğim noktalar var, onları söyleyip aradan çıkarayım. İlk olarak; yazar seri boyunca karakterleri, anlatımını, bakış açısını sürekli değiştiriyor. İkisini kabul ederim de anlatımla oynamak bana çok doğru gelmiyor. Neyse, bir diğer nokta; karakterlerin çok sıradan olması. Aslında hikayenin çok kritik noktalarında duran, okurun daha çok ilgisini çeken karakterler arka plana itilmiş. Mesela Jason Lawton tüm seri boyunca en önemli karakterken biz onun çocukluk arkadaşı olan Tyler’ı takip ediyoruz. Jason’ın yaptıkları hikayedeki en kritik şeylerken biz bunları Tyler üzerinden görmek zorunda kalıyoruz. Bu da bence doğru bir tercih değil. He böyle yaparak yazar belki de evrenin bilinmezliğinin bir ölçüde insanın içinde de olduğunu göstermek istemiştir. Bak evrende anlamadığımız ölçekte bir şeyler oluyor ama hey insan ruhu da bir o kadar anlaşılmaz demek gibi. Bilemiyorum, bu noktada biraz fazla zorladığımı da söyleyebilirsiniz aslında.

Eleştirilere devam. Kitap çok fazla aksiyona girmiyor, tüm açıklamalar diyaloglar üzerinden oluyor. Her şeyi karakterlerin anlayabildiği kadar anlamamıza izin var. Kendi teorilerimizi üretebiliriz fakat yazar doğruluğunu kanıtlama fırsatı sunmuyor. İzlediğimiz karakter ne biliyorsa ne öğreniyorsa o. Bu da kitaptaki gizemi etkili kılmak için kullanılan bir yöntem fakat kurguyu daha da zor hale getirdiğini söylemek mümkün. Karakterler arası ilişkiler doğallıktan uzak, fazla detaya gerek yok bu konuda, herkes kendi hissettiğini kabul edecektir fakat kitapta hiç ilgimi çekmeyen bir noktaydı bu, söylemek istedim. Son eleştirim de, üçüncü kitapla ilgili. Girdap, serinin en zayıf halkasıydı bence. Hiç akıcı değildi, sürekli olarak sal artık şu kurguyu, gönder gelsin diyerek okudum. Bir climax bekledim fakat kitap o noktaya hiç varamadı.

Eleştirileri aradan çıkarttık, şimdi kitabın zihnimde yaktığı ışıklara gelelim, ki burada yazarın işlediği fikirler tüm seriyi modern bilimkurgu eserleri arasında özel bir yere koymaya yetiyor.

Daha önce dediğim gibi yazar tüm olayı sadece uzaylı istilası olmaktan öte bir yere taşıyor. Bilinmeyenin korkusu (hi there Clarke) her daim dünyada kaosa sebebiyet verir. Seride kaos ve çatışmalar hiç tükenmiyor. Doğan inançlar ve çatışan inançlar kitapta her daim ortalarda geziyor. İnsanın ölümü aşabileceği fikriyle kendini kaybetmesi ve devletin bireyselliği suç ilan etmesi kitapta çok güzel işlenen konulardan biri. Tüm bu çatışmalar, insanın çıkarcı bakış açısından asla vazgeçemiyor oluşuna iyi bir gönderme. Kapitalizmin ne olursa olsun yıkılamayacağı düşüncesi ne kadar gerçekçi tartışılır fakat bir yazarın bulunduğu çağın sözcüsü olduğu da yadsınamaz bir gerçek.

Evrensel bir değişimin insanın kurduğu sistemde yarattığı darbe iyi işlenmiş ve kitabın dünyasını daha gerçekçi hissettiriyor fakat kitapta yer alan Varsayımsallar başlı başına tüm görkemi üzerlerinde taşıyorlar. Şöyle ki, yazar Varsayımsalları bir ekolojinin içerisinde yer alan, organizmaları tüm evreni kapsayan bir varlık olarak tasvir ettiğinde bir sürü ilginç düşünce de beraberinde geliyor.

Kolektif bir bilinç, tüm evrene yayılmış bir bilinç ağı düşünün. İnsanın ölümsüzlüğüne daha net bir açıklama olabilir miydi? İnsanın varmak istediği daha uç bir nokta olabilir miydi? (olabilirdi tabi 😛 sadece henüz keşfedilmedi) Yazar bu uç noktaya varmak isteyen insanların hırslarını da seriyor önümüze, bu da bu fikrin altını epey dolduruyor.

Anılar ve değişimler kitabın sürekli vurguladığı temalardan biri. Herkes düşer ve hepimiz bir yerlere ineriz. Allison/Treya hikayesi ve Varsayımsalların içine alıp parçaladığı, on bin yüzyıl sonra da yeniden yaratıp içinden attığı Turk ve Isaac karakterleri üzerinden bu temalar yoğun bir şekilde anlatılıyor. Bununla ilgili Black Mirror’ın bir bölümünü örnek vereyim. Kadın, kocasının sosyal medyadaki verilerinden oluşturulmuş bir replikanın gerçekliğini ayırt edemiyordu. Yani bir sisteme kendimizle ilgili tüm veriyi kaydedersek ölümsüz olabilir miyiz? Sonuçta birkaç milyar anıdan meydana gelmiyor muyuz? Bir başka muhteşem bilimkurgu anlatısı olan Westworld’den de örnek vereyim: “Mozart, Beethoven, and Chopin never died. They simply became music.”

Robert Charles Wilson bu fikri pek çok yönden işliyor aslında. Mesela bu kolektif bilince farklı bir açıdan daha bakalım. Valhalla, Eden, cennet… İnançlar her zaman insanın uysallığına bir vaat sunuyor. Kitapta insanların, Varsayımsal ağına bağlanıp özgür olma tutkusu cennet fikriyle benzerlikler taşıyor. Fakat yazar bu noktada gerçeklerin tarafını tutuyor. Dünyaları birbirine bağlayan kemerden geçtiklerinde ve on bin yüzyıl sonra evlerine geri döndüklerinde buldukları harabe cennete en uzak şey bile değil. Tüm inananların hüsrana uğraması kaçınılmaz. Valhalla en nihayetinde düşten öte bir şey değildi. Ölümsüzlük tutkusuyla gözünü karartan hiçbir karakter ödüllendirilmiyor bu kitapta. Varsayımsallar insanlar için var olmuyorlar, onlar her bilgiyi sindiren iştahı büyük bir organizma sadece. Yiyor, sindiriyor ve bir noktada içlerinden atıyorlar. İnsanlar onların sistemine girerek yaşamını sürdürmeye çalışan parazitten başka bir şey değil. Ne kadar ulvi bir amaç yüklersen yükle gerçeklerin karşısında sarsılmaz değil, farklı bir bakış bu amacın sahtekarlığını görmeye yeter.

Hatırası olan bir şeyin iradesi var mıdır? Evrimin bir iradesi, bir amacı bir doğrultusu var mıdır? Hırslarımız ne kadar anlamlı? Ölüm kendimizden üstün bir canlının paçalarına yapışmakla aşılabilir mi? Anılarımız yeniden yaratılabiliyorsa aslında ne kadar gerçek?

Tüm bu sorular kitap boyunca düşünüp durduğum şeyler. Bunları düşündürebildiği için bu kadar iyi. Ayrıca bununla sınırlı değil, anlatımı da oldukça güçlü. Yazar kitabın bazı bölümlerinde üslubunu öyle bir konuşturuyor ki hayran kalmamak elde değil. Bazı sahnelerin tasviri algı sınırlarını zorluyor gerçekten. (Not, yazı uzadı kısa keseceğim, bu söylediklerime rağmen çeviri o kadar başarılı değil)

Ahhh, çok konuşmuşum yine fakat uzun zamandır yazıp anlatmak istiyordum. Tüm bunları Görkem’le de konuştum yani yazdıklarımda ondan bana geçen şeyler de var. Umarım bu uuzuuun ve detaylı yazıyı okurken sıkılmamışsınızdır. aloha~

Dönüş Serisi |Dönüş-Eksen-Girdap| – Robert Charles Wilson” üzerine 2 yorum

  1. Kitabı okumadığım için ne yazık ki yorum yapamayacağım ama “Günümüz bilimkurgusu Alacakaranlık ve Açlık Oyunları gibi kitapların çer çöpü peşinde sürükleyen rüzgarına kapılmış durumda ne yazık ki.”
    Alacakaranlık’a bilim-kurgu diyen birisiyle hiç karşılaşmadım.

    Beğen

  2. O cümleden Alacakaranlık bilimkurgu serisidir anlamı çıkmıyor ki. Alacakaranlık serisiyle gelen yavanlığı bilimkurgu eserleri de takip ediyor artık demek istiyorum. Modern bilimkurgu eserlerinin birçoğu Alacakaranlık zamanında neyi yapmayı hedefledi ve yaptıysa onu yapmaya çalışıyor. Belli bir yaş kitlesine, tamamen satış rakamı odaklı bir kurgu sunuyor, neyin ürün olabileceğiyle ilgileniyor.

    Beğen

Yorum bırakın