uykusuz her gece ve üç kitap daha

Her şey bir kez daha darmadağın olmadan önce Aslı yardımıma koştu. Aylardır süren uykusuzluk önce gündüzleri huzursuzluğa ve yorgunluğa teslim etti. Gece uykuya dalamamak bir yerden sonra işime yaramaya başladı ve kendimi yazılara, şiirlere ve şarkılara adamaya başladım. Gecenin sessizliğinde kendimi ortaya çıkarmayı düşünüyordum en azından böyle avunuyordum. Sabah olduğunda Aslı yazılarımı görünce şaşırıyor hatta seviniyordu. Günler, haftalar ve aylar sonra geceleri evin içinde yankılanan tedirgin adımlardan ve bir çoşkuyla oynatılan kalemin o kadar da coşkun olmayan izlerinden rahatsızlık duymaya başladı. Ona kızmıyorum, bir şeylerin yanlış gittiğinin ben de farkındaydım. Fakat gece tek başıma kalıp saatlerce yazmak ve okumak o kadar iyi geliyordu ki durumu düzeltmek istemiyordum.

Babamın hasta olup bizde kalmasından iki üç gün sonra Aslı kolumdan tutup beni bir psikiyatra götürdü. Uykuya ihtiyaç duymamak diye bir şeyi kabul etmediğini ve derhal kendimi toparlamazsam hastalanacağımı söyledi. Beni sadece başkasının benim için endişe dolu duygularının harekete geçirebiliyor olmasından nefret ediyorum. Aslı’ya karışma, böyle iyiyim diyemediğim için kendime çok kızıyorum. İnsana başkalarının duygularına ihtiyaç duymak ne kadar ağır geliyor, oysa kendi kendime yetebileceğime hep inanırdım.

Aslı doktorla görüşeceğimden kesinkes emin olmak için benimle hastaneye kadar geldi. Muayene odasına girdiğimi görene kadar da beni bırakmadı. Doktora uykusuzluğumu ve kaçınılmaz sonucu olarak yorgunluğu, pek çok şeyi unutmaya başladığımı, dikkatimi toplayamadığımı, iştahımın olmadığını falan söyledim. O da bana zaten bilmediğim farklı bir şey söylemedi. Çiçek gibi bir insomnia tanısı ile ayrıldım doktorun yanından. İlk olarak uykumu iyileştirebilecek şeyler deneyeceğiz. Erken yatmak, odanın ışığı, sessiz olması, uykudan önce ılık bir duş, kafeinden uzak durmak vs. Hepsine uyacağıma dair kendime bir söz verdim. Aslı’nın veya babamın benim için endişe etmesinden bıktım usandım. Vazgeçmek her zaman yaptığımız en kötü şey değil. Eylemsizlik de bir erdem olabilir yerine göre. Tabi bu durumda buna sığınmıyorum.

Son bir haftadır günde 6 saat kadar uyumayı başardım. Yine gün doğmadan uyandığımda uykuya devam etmek gelmiyor içimden fakat kendimi zorlamak için kalkıp Aslı’nın yanına gidiyorum. Bir iki saat daha uyuyor ve birlikte kalkıp kahvaltı hazırlıyoruz. Yazılara ve okumalara devam ediyorum. Kısaca ocak ayında okuduklarımdan bahsedeyim istiyorum, şimdi yazmazsam ipin ucu kaçıyor her defasında.

Algernon’a Çiçekler – Daniel Keyes

Marquez’den sonra Latin Amerika Edebiyatı’na devam etmek istiyordum fakat Görkem’in bir konuşmamız sırasında bana ısrarla Algernon’a Çiçekler’i önermesi üzerine dayanamayıp kitabı aldım ve okudum. Kitap Charlie Gordon’ın zeka düzeyini arttırmak amacıyla yapılan bir deneyden itibaren tuttuğu günlüklerden oluşuyor. Başlarda dünyayı ve çevresindekileri oldukça masum gören Charlie IQ’sunun artmasıyla birlikte hem dünyanın hem de kendisinin nasıl değiştiğini fark ediyor ve bunu günlük şeklinde aktarmak okuru Charlie ile daha çok birleştiriyor. Charlie ile gülüyor, ağlıyor, seviniyor, boşluğa düşüyoruz. Burada yazarın tercih ettiği anlatım şekli ve yazım dilinin muhteşem olduğunu söylemem gerek. Uzun zamandır bir kitabın içinde bu kadar kaybolduğumu hatırlamıyorum. Ayrıca yazar zeka seviyesinin artmasıyla birlikte insanın yaşayacağı zihinsel değişimi çok iyi veriyor. Charlie yüksek IQ’suna rağmen dünyayı yeni tanımaya başlayan ve geri gelen anılarıyla birlikte büyük bir enkazı temizlemeye çalışan ve o enkazda kendini arayan harika bir karakter. Asla unutamayacağım, herkese tavsiye ettiğim muhteşem bir kitap bu. Mutlaka okuyun.

Genç Bir Doktorun Anıları – Mihail Bulgakov

Algernon’a Çiçekler’den sonra Bulgakov’dan Genç Bir Doktorun Anıları’nı okudum. Bulgakov’a okuduğum her kitabıyla daha çok ısınıyorum. Okuması keyifli bir anlatımı var. Kitap tıp eğitimini yeni bitirmiş tecrübesiz bir gencin şehirden uzakta kara kışın ortasında bir kasabada yaşadıkları üzerine. Bulgakov doktorun tecrübesizliğini ve yapacağı her müdahalede hissettiği gerginliği çok iyi aktarmış aynı zamanda köylülerin yaşantılarını, Rusya’nın geçirdiği değişimi kitaba çok iyi yedirmiş. Hiç bir beklentim olmadan sadece Rusya’nın soğuk havasını duyumsamak için okurken oldukça etkileyici ve sürükleyici bir kitapla karşılaştımı söyleyebilirim. Herkese tavsiye.

Babalar ve Oğullar – Ivan Turgenyev

Bulgakov’dan sonra Rus topraklarında ilerlemeye devam ettim. Daha önce hiçbir kitabını okumadığım Turgenyev’in Babalar ve Oğullar kitabını okudum. Turgenyev elimde olmadan Dostoyevski ile karşılaştırdığım bir yazar aslında. Dostoyevski’nin milliyetçiliğinin karşısına ister istemez Turgenyev’in batılı havasını koyuyorum. Oldukça gereksiz ve samimi olmayan bir karşılaştırma biliyorum o yüzden uzatmayacağım. Babalar ve Oğullar temelde kuşak çatışmasını işleyen bir eser. Dönemin özelliklerini, eskiyle yeninin arasındaki daimi çatışmayı, Rusya’nın sahip olduğu değerlerini karakterler üzerinden veren bir anlatımı tercih etmiş Turgenyev. Kitaptaki en keskin karakter olarak Bazarov’u görüyoruz. Yazar onun aracılığıyla nihilizme, değerlerin reddedilişine ve maddesel olana bir nefes veriyor ve iyi bir eleştiri getiriyor denilebilir. Kitap Türk Edebiyatı’nın ilk romanlarına ve devamında gelen klasik eserlere oldukça yakın aslında. Eski-yeni, Avrupa’nın değerlerini ne kadar özümseyeceğimiz, modern ve aydın kavramları Turgenyev’in de süzgecinden geçiyor. Ne çok beğendiğim ne de nefret ettiğim bir kitap oldu Babalar ve Oğullar. Bazarov’dan beklediğim vuruculuğu hissedemediğimden sanırım.

Aslında yazacak birkaç kitap daha var fakat sıkıldım. Bir şarkıyla gidiyorum, kendinize iyi bakın.

Yorum bırakın